Geçen hafta öyle yoğun ve öyle trajikomik bir haftaydı ki nerden başlasam bilemiyorum… Şöyle konudan konuya da atlayasım var, bu yazı nasıl sona ulaşacak bilmiyorum, hadi hayırlısı J Geçen hafta Ankara Sheraton Hotel'de Çocuk Sevenler Derneği'nin düzenlediği bir kermese katılacağımı duyurmuştum…
Her şey puslu bir Ankara sabahında bu kermesin hazırlıkları ile başladı, o sabah Sibel arabasıyla Kızılay’a gitme gafletinde bulundu, zaten zaman kısıtlı olduğundan kırmızı renklendirmeyle vakit kaybetmemek için önce gidip kırmızı şeker hamuru aldı ama Kızılay’a geldiğinde hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde park yeri sorunuyla karşılaştı… (orta okul yıllarımda polisiye roman yazmaya heveslenmiştim, o zamandan bilinç altımda kalmış cümleler fırsat bulunca fırtlayıverdi sanırsam J) Tunus Caddesinde yolun kenarına bir dizi araç park etmiş, önlerinde de bir yer boş…ohhh bir güzel park ettim oraya…Gittim, saçımı boyattım, alacaklarımı aldım, ablamla öğle yemeği yedim, artık eve gidip kermes hazırlıklarına başlayacağım…Her zaman çantamın içinde bir saat aranıp bulamadığım anahtarlarla vakit kaybetmeyeyim diye yürürken yolda aran taran anahtarlarımı buldum elimde sallaya sallaya park ettiğim yere geldim…Anahtar elimde ama araba yok!...Yanlış yere mi bakıyorum dedim ama yok…eminim…bir inşaatın önüne park etmiştim, inşaattaki vinç de nirengi noktam…Park ettiğim yerde bir araba var ama benim ki değil, tanrııım arabam çalınmış!...Bilin bakalım böyle bir durumda aklıma ilk gelen ne oldu…Normal insanlar çocukları okuldan nasıl alacağım…Arabam nasıl bulanacak falan diye düşünür...Ben ne düşündüm…Kırmızı şeker hamurum gittiiiiiii…Yuhh aklıma ilk gelen şey kırmızı şeker hamuru oldu valla…
İlk şoku atlatınca araba bulunana kadar nasıl zor durumda kalacağıma ayılıp çevre esnaftan olan biteni soruşturmaya başladım. Biri “Yarım saat önce ekipler gelip arabaları çektiler abla” dedi. Çekilenlerin yerine dizi dizi yenileri dizilmiş bile çoktan...Bu arada bu abla yenge laflarına da acayip sinir oluyorum, bizim kadar girifit akraba ilişkileri olan başka millet var mı acaba…Herkes birbirinin ablası, yengesi, amcası…
Daha anlatacak bir sürü enstantane var ben akraba ziyaretinde takıldım… Taksiciden öğrendiğime göre taaaaa Cebeci’ye çekmişler arabayı…Ankara’yı bilen mesafenin ne kadar uzun olduğunu bilir.
Mesafe uzun lafı kısaltalım, gidip arabayı almak eve gelmek dünyanın zamanını aldı, ödediğim ceza ve çekici masrafı da işin bonusu oldu. Bu moralle başladım hazırlanmaya…Aralara serpişmiş resimler de kermes içim hazırladıklarımdan örnekler…
Hazırlıkları böyle başlayan kermes normal geçer mi, geçmedi elbet… Ben kurabiye buketleri, cupcakeler hazırlamışım, anneler günü öncesi yaa, gelenler anneleri için alacaklar yaaa…Kermes hafta içi ve mesai saatlerinde olunca ziyaretçilerin kullandığı en gözde aksesuar da baston olduJ Hatta bir teyzem Amerika’ya torununa göndermek için kurabiye aldı benden…Ama müzik başlayınca o bastonlu teyzenin (akraba kervanına ben de katıldım) bastonunu sallaya sallaya bir oynayışı vardı, gençlere taş çıkartır. Önce makineme bir el attıysam da izni olmadan resmini yayınlamanın uygun olmayacağını düşündüğümden vazgeçtim…
Masanın önünden gelip geçenler şöyle bir gözucuyla bakıyor, ortim Gülru’nun patchworklerini incelerken kaçamak bakışlar atıyor, belli ki bişeye benzetemiyorlar...Ben devreye girip “ kurabiye bunlar” diyorum vee başlıyoruuuzz …
-(gülümseyerek) a tabii, ama ben gerçeğine bakmıştım, bunlar imitasyon değil mi?...
-!?... (haydaaaaa) yoooo gerçek kurabiye…(kurabiyenin imitasyonu nasıl olur, hadi oldu, niye olur, kim napar imitasyon kurabiyeyi?... Ya sabır… Hadi anlamadın, ayıp değil günah değil, ne diye ben gerçeğine baktım diyosun, hadi dedin al gerçek işteeee…) Hani alasınız yoktur da sadece baktım da diyemezsiniz de "ben kırmızısına bakmıştım" dersiniz, kırmızı çıkarılınca "bunun fırfırlısı yok muydu", fırfırlısı da gelir, "ben kırmızı fırfırlı üzeri beyaz puantiyelisini istiyordum ama" dersiniz, "ondan kalmadı" cevabıyla bir oh cekip "hah o zaman ben gideyim, yokmuş" diyip kaçış durumları olur ya aynen öyle bi durum, sanki bakıp da almayınca azar işitecek...
Ardından bir anne kız yanaştı masaya, çikolata sepetini alıp burnuna götürdü, kokluyo…Bi yandan bakıyorum napıyo diye bi yandan gülme tuttu; geçenlerde satılması yasak olan bi maymun yakalamışlar petshop’ta, kafes içinde bizim daireye getirdiler, ordan hayvanat bahçesine götürecekler…Benim de yanım da fındık var, hesapta rejimdeyim ya ara öğün hesabı… kafesin yanında kuşlara yem verdikleri kaplardan takılı, maymun da bunların kenarına tünemiş oturuyor…5-10 tane fındığı attım kafese, kabın içine…Birini aldı önce burnuna götürüp kokladı, sonra kemirmeye başladı fındık küçülünce elinden düştü, şöyle bi baktı düşen fındığa, inip almaya tenezzül etmedi, daha çok var ya, yenisini aldı kaptan, onu da yemeden önce burnuna götürüp kokladı... sonra aynı ritüel birkaç kez tekrarlandı, her seferinde işini şansa bırakmayıp önce kokladı…uyarmıştım daldan dala atlayasım var, yazı uzun olacak diye, ama kadın çikolataları koklayınca aklıma bu olay geldiJ meğer sabun sanmış da ondan koklarmış… Türk halkı bu tip durumlarda tüm duyu organlarını itinayla kullanıyor. Bakmak, koklamak…bir de dokunma duyusunu kullanmaya engel olamayanlar var…
Jelatinin üzerinden kurabiyeleri mıncıklama eğiliminde olanlar… yahu kurabiye bunlar sünger değil ki vıck diye sıktıktan sonra eski halini alsın. Kurabiye iki parmak arasında sıkıştırılmak suretiyle test edilmez ki…Baktık olmayacak, bunlar yemelik, vallahi de gerçek billahi de gerçek, ye de bak falan yazmak gerekiyo, bari kurabiyelerin etrafına kocaman “Afiyet Olsun” yazıları koyalım dedik.
Sonunda bir bayan gelip “aa bunlardan Ankara’da da yapılıyo mu artık, ben İstanbul’da gördüm ama buralarda yok sanıyordum, ellerinize sağlık” dedi.
Sarılıp öpecektim kadını, derken annesinin çölyak hastalığı konusunda başladık muhabbete, tavsiyeler verdik…biz uzun uzun muhabbete dalmışken bi baktım bir kadın benim cupcakelerin birinin üzerindeki kalbi çekiştirip duruyo, sağa çekiyo olmuyo, sola çekiyo olmuyo…
Ben napıyor diye ağzım açık bakakalmışken kadının gözü bana ilişti. Göz kırparak napıyosun sen tarzı bi mimik attım…ay kadın şekerlik sanmış da kapağını açmaya çalışırmış meğer…Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim…Ay diyorum ben Ankara daha hazır değil bunlara diye…İlker teklifin hala geçerliyse tası tarağı toplayıp İstanbul’a geliyorum ben yaaaaaaa...
Yeri gelmişken kermese gelerek desteğini esirgemeyen bizi yalnız bırakmayan canım ikizannelerim Vildan, Ferda, Burçak, Süer, Öznur ve Gamzeciğime, ablişkoma, yüreğimin anası Nurgülcüğüme ve gelemese de telefonla arayıp destek olan, mail atan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Sizi seviyorum, iyi ki varsınız…
Bu arada hafiften sıyırmış olmalıyım ki gelen yeni kermes tekliflerini acaba diyerek düşünüyorum hala, ne diyelim; şeytan azapta gerek…