28 Şubat 2008 Perşembe

PAPATYA KURABİYELER


Dün sevgili arkadaşım Petek'in iki aylık olan dünyalar tatlısı kızı Pınar'ı görmeye gittim. Nasıl güzel, nasıl şeker bir bebek anlatamam... Ev nasıl güzel bebek kokuyordu... Özlemişmiyim bebekleri ne?!.

Petekciğim tekrar tebrik ediyorum seni, Allah analı babalı, sağlıklı sıhatli büyütsün inşallah.

Peteğin annesi Melek teyze harika şeyler hazırlamıştı, ama Pınarcıkla ilgilenirken tarifleri almayı ihmal etmişim. Neyse, önümüzdeki günlerde alıp onları da sizlerle paylaşırım.


Hep bebeğe hediyesi götürülür ama arada esas başarının sahibi, sıkıntıyı çeken anneler unutulur. Ben de Petekciğime bu kurabiyeleri hazırladım, o da benim gibi düşünüyormuş ki çok sevindi. Çok daha fazlasını yapmayı arzu etmiştim ama fırsat olmadı, ama bi dahaki sefere söz...
Kurabiyelerimin tadı da çok beğeni aldı.




Veeee... hazır kurabiye, royal icing demişken eski blogundan da bir tarif eklemek fena olmaz; kurabiyelerin tarifi temel olarak aynı, ben bu sefer bir iki ufak ekleme yaptım ...ve eski yazımı tabi yine aynı şekliyle hiç değiştirmeden yayımlıyorum...


Noelbaba Topkek


3.01.2008




Uzun süredir blogumda yaşadığım bir sorun yüzünden tarifler birikti de birikti...Yılbaşından önce yayınlamayı planladığım bu noelbabalar da malesef bu tarihe kaldı:-(((
Yılbaşından birkaç gün önce çocukların okulunda bir kermes yapıldı. Geliri bir yardım vakfına bağışlanmak üzere pasta, çörek, börek yapılıp okulda satışa sunuldu. Benden de topkek yapmam istendi. Eee alıcı çocuklar olunca satılacakların da albenisi onlara göre olmalı diye düşündüm. Önce başka bir blogda gördüğüm süngerbob keklerden yapmaya karar vermiştim aslında, ama çocuklarla lafa dalıp da keklerin üzeri biraz fazla kızarınca sarı rengi ten rengine döndü, oğlum da "o zaman noelbaba yapalım anne" dedi. Böylece başladık bu noelbabaları yapmaya...



Hazırladığım Royal Icing artınca da hazır hızımı almışken bi de kurabiye yapıp süsledim. Kurabiye için renkli kurabiyelerin hamurunu kullandım. Öğlen okula uğradığımda sabah erkenden bütün gönderdiklerimin tükendiğini öğrendim ki, bu da sadece görüntünün değil lezzetin de süper olduğunun kanıtıydı. Oooo, bir süre yazmayınca amma da birikmiş içimde yaz yaz bitiremedim... tamam tamam tarife geçiyorum artık...



Kek için malzemeler;
3 yumurta
1 bardak toz şeker
2 kaşık yoğurt
100 ml. krema
2,5 bardak un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya

Yumurtayı iyice çırpıp şekeri ve sonra tüm malzemeyi karıştırarak keki yapıyoruz. Kağıt kalıplara üstten 1 cm kalacak şekilde hamuru paylaştırıp 175 C sıcaklıktaki fırında pişiriyoruz. Kağıt kalıpları varsa silikon muffin kalıplarının içine yerleştirirsek hamurun yayılmasını önlemiş ve daha düzgün kekler elde etmiş oluruz. Kekler soğuduktan sonra Royal Icing ile üzerini süslüyoruz.

Royal Icing ;
1 yumurta akı
3 damla limon suyu veya 1 tatlı kaşığı süt
2,5 çay bardağı pudra şekeri
Renkli gıda boyası
Tüm malzemeyi karıştırarak boza kıvamında bir karışım elde edin, gerekirse pudra şekeri ilave edin. Küçük kaselere böyüp gıda bıyasıyla renklendirin. Ben süsleme yaparken minik şırıngalar ve fırça kullandım. Nasıl güzel olmuşlar mı??

26 Şubat 2008 Salı

PASTAKOLİK



"Pasta yapmayı ve süslemeyi çok seviyorum"
"Pasta yemek de yedirmek de bir tutkum"
"Pasta kitaplarına ve sitelerine baka baka doyamıyorum"
"Pasta malzemeleri benim en tatlı oyuncaklarım"
"Her gün pasta kursuna gitsem hiç bıkmam"
"Birine pasta hediye etmek için hiç bir fırsatı da kaçırmam" ...söyleyin doktor neyim var???

Sonunda benim durumumu izah edecek bir pasta doktoru çıktı: Ayşe Yaman. Teşhisine göre ben bir pastakoliğim. Hatta tedavisi geciktiği için pastamania ya dönüşmek üzere olan bir pastakolik...

Ayşe Yaman’ın “"Pastakolik" bir pasta grubudur. Hedefi istenildiği zaman pasta tarifi ve resimlerine en kısa yolla ulaşmaktır” sözlerini okuyunca bu grupta yer almaktan ne kadar mutlu olacağımı düşündüm. Üstelik bir de son katılım tarihi 30 Mart 2008 olan Pastakolik etkinliği hazırlamışlar. Ooooh yeme de yanında yat durumu...

Önceleri sadece yeme tutkusuyla başlayan, sonra sonra kendi çapında yapmak ve yedirmek şekline dönüşen, bloglar ve blogcularla tanıştıktan sonra hepten zıvanadan çıkıp pasta malzemeleri önünde saatlerini harcayıp yanındakilere daral getiren, süsleme için gece uykularını kaçıran ve ne yazık ki tek uğraşı pasta olmadığından 24 saatin yetmediği bir pastakoliğe dönüştüğüm gerçeğini bu yeni etkinlik sayesinde öğrenmiş oldum. Zamanlamanın tam da buldumcuk vaziyetinde dakikalarca kesemediğim, poz poz resimlerini çektiğim eşimin doğum günü için hazırladığım pastanın sonrasına denk gelmesi beni hepten coşturdu... İdare edin artık yaptıkça yaptıklarımı kanıksamaya başlayıp normale dönerim belki...

Bu kadar pastaya bulanmışken eski blogumdaki tarifleri bu tarafa taşımaya pastalardan başlamalı diye düşündüm.

Yayımladığım tarihte neler yaşayıp, neler hissettiğimi hatırlamak istediğimden anılarımı da taşımak adına tarifleri diğer blogumdan aynen aktarmaya kadar verdim. Bazılarınız için ikinci baskı olacak biliyorum ama düşünceme saygı göstereceğinizden hiç şüphem yok...

Ve işte şeker hamurlu ilk pastam; ablamın isimlendirmesiyle Gülbahçesi:

31.1.2008



Yaptım, sonunda ben de yaptım :-)) Şeker hamuru ile ilk pastamı yaptım, hem deee hazır şeker hamuru değil, kendim yaptım:-))

Bir süredir farklı şeker hamuru tariflerini inceleyip duruyordum, hatta bunun için taaa İstanbul’a gidip glikoz bile almıştım. Ama glikozla yaptığım ilk denemem, bilmem kullandığım pudra şekerinden bilmem beceriksizliğimden istediğim gibi sonuçlanmamıştı. Tekrar denemeyi hem istiyordum hem de gözüm korkmuştu, ta ki, sevgili Ayşe Yaman’ın blogundaki marshmallow’lu tarifi görene kadar. Ayşe de yapımının kolay olduğunu söyleyince denemeye karar verdim. Şimdi bana gereken zaman ve böyle bir zahmete deyecek bir gerekçeydi. E öyle ya, o kadar uğraş didin, sonra otur evde kendi kendine ye, olur mu hiç. Ve o fırsatı da bana, cumartesi günü sünnet olan Egetos sağladı (Ege’nin aile içindeki lakabı Egetos dur). Egeciğim bana bu fırsatı yaratmak için bayağı bi sıkıntıya katlandı:-)) Börülcem (görümce lafını sevmediğimden ben börülce diyorum) Çarşamba günkü mevlüt için benden pasta yapmamı isteyince memnuniyetle kabul ettim, zaten o istemeseydi de ben ona teklif edecektim.
Salı sabahı Armiş (kendisi börülcem olur) yapacağımı söylediğim pastaya mı inanamadı, yapmış olsa hemen bloguna koyardı diye düşündüğünden mi bilmem blogumu açıp da pastayı göremeyince telaşlanıp telefona sarılmış, hani yapamadıysam başka tatlı alsın diye :-))Armağan’ı yapacağım konusunda ikna edip sakinleştirdikten sonra pastayı nasıl yapacağımı tasarlamaya başladım.

Aslında aklımda günün anlam ve önemine uygun bir tema vardı. Bunun için çikolatalı marsmallow bile almıştım. Tam da düşündüğüm gibi çikolatalı marshmallow ile zahmetsizce ten renginde bir hamur elde ettim ama düşündüğüm gibi pelerinler içinde, elinde asası, başında şapkasıyla tahtında oturan bir sünnet çocuğu yapmanın pek de kolay olmadığını fark ettiğimde bozulmadım desem yalan olur. Böyle incelikli bir çalışma için ne yazık ki daha çok tecrübeye ihtiyaç varmış ( duyanda tecrübem var da yeterli değilmiş sanır, dur kızım ya bu daha ilk denemen, havaya girme hemen). Ben de üzeri çiçek kaplı bir pasta yapmaya karar verdim. Kalıpları kullanarak süslesene pastayı, ne öyle gül mül, yooook olur mu şeytan azapta gerek ve yaklaşık 4 saatlik bir maratona başladım.
Lafı çok uzattım biliyorum ama bu benim için tarihi bir an, tüm detayları daha sonra hatırlamak istiyorum :-)

Şeker hamuru yapmak için temel olarak Ayşe Yaman’ın tarifini kullandım diyebilirim ama ölçüleri kendime göre ayarladım.

Pastayı kaplamak için;
≈150 gr. marsmallow
1,5 kaşık su
≈200 gr. pudra şekeri (Bağdat marka)
bir çimdik tuz kullandım.

Marshmallow’u benmari usulü erittim, içine 2 kaşık su ve tuzu kattım. Eridikten sonra ocaktan alıp yavaş yavaş pudra şekerini ilave ederek karıştırdım, ölçüyü yaklaşık olarak verdim, çünkü, pudra şekerinin miktarı temel olarak istediğimiz hamur kıvamını elde etmeye bağlı. Ele çok yapışmayan homojen bir hamur elde ettiğimizde pudra şekeri ilave etmeyi durdurabilirsiniz. Aynı mantıkla üstünü süsleyeceğim güller için 80-100 gr. kadar beyaz (vanilyalı) marshmallow kullandım. Güller ve yapraklar için hamuru bölüp gıda boyası ile renklendirdim.


Şeker hamuru ile ilk denemem olmasına rağmen doğrusu pastamın görünümü de tadı da mükemmeldi. Eh, kuzguna yavrusu şahin görünürmüş :-).
Hadi bakalım, yiyip tadına bakanlar, yiyemeyip de resmine bakanlar yorumlarınızı bekliyorum…






21 Şubat 2008 Perşembe

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN AŞKIM



Narin bir gül gibidir yaşam
Hoyrat rüzgarlarla savrulup,
Üzülüp hırpalanan,
Küçük bir mutlulukla bazen,
Tomurcuklanıp coşan.

Bülbül bulursa gülünü,
Mutlu geçirir ömrünü
Bahçe neşeyle dolar,
Düşünmez ne yarını ne dünü.

Dalların hep tomurcuk,
Üstünde bülbül olsun,
Yüzün güneşe dönük,
Bahçen neşeyle dolsun,
Nice yıllara aşkım,
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN.


Sibel Erzincan



Bugün, benim arkadaşım, meslektaşım, aşkım, 14 yıllık can yoldaşım sevgili eşimin doğum günü. Bu şiir ve bu pasta da onun için... Umarım bu küçük süpriz hoşuna gider,


Seni Çok Seviyoruz Canım, Doğum Günün Kutlu Olsun.




Not: Her ne kadar biraz acele ettiğim için kusurları olsa da yaptığım bu pasta Kuş'un Mutfağı’nın ev sahipliği yaptığı Aşık Eden Tarifler Etkinliğine katılmayı hak etti bence, sizce?..

18 Şubat 2008 Pazartesi

MİS GİBİ BEYAZ EKMEK VE SOBELERİM


Yeni blogumun hazırlıkları, çocukların okul telaşı falan derken sobe cevaplarım çok gecikti. Üç arkadaşım beni sobelemiş...Sevgili arkadaşlarım Yaren, Bilun ve Seda’dan geciken cevaplar için özür diliyorum...
Cevaplarıma geçmeden önce Yaren’e söz verdiğim üzere beyaz ekmeğin tarifini veriyorum, bu tarif şimdiye kadar beni hiç utandırmadı, korkmadan deneyebilirsiniz.

Malzemeler;
1 + 1/8 cup su (oda sıcaklığında olacak)
2 yemek kaşığı zeytinyağ
3 cup un (1 cup tam buğday unu +2 cup beyaz un da kullanılabilir)
2 yemek kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1+1/4 tatlı kaşığı instant maya

Malzemeler sırayla makineye konur, temel ekmek programında kabuk rengi orta ayarlanarak pişirilir, ev misss gibi ekmek kokutulur, afiyetle yenir. Afiyet olsuuun.
















Gelelim cevaplara, önce Bilun ve Yaren’in sobelerinin cevapları...

Gerçekleşmesini istediğim şeyler...

1. Çocuklarımın başarılı, özgüven sahibi, kendine yetebilen bireyler olarak yetişmeleri.
2. Yeni evimin dekorasyonunun bir an önce ve hayal ettiğim şekliyle tamamlanması.
3. Pastacılık eğitimi almak
4. Yapmaktan zevk aldığım şeylerin işim haline gelmesi, mesela dostlarımı ağırlayabileceğim sıcacık, lezzet kokan bir kafenin sahibesi olmak.

Hemen yapabileceğim halde yapmayı neden beklediğimi bilmediklerim...

  1. Tariflerimin yazılarını tamamlamak,
  2. Koştur koştur aldığım ama henüz okuyamadığım kitaplarımı okumak,
  3. Bilgisayarımın içindekileri (hem evde hem işte) bir düzene sokmak,
  4. Biriken ütüyü bitirmek ki, düşüncesi bile yoruyor,
  5. Her açtığımda biran önce düzenlemeye karar verdiğim çekmecelerimi düzenlemek,
  6. Her tartıya çıkışımda karar verdiğim halde başlayamadığım rejime ve spora başlamak,
  7. Yeni bir puzzle alıp yapmak


Ooooo yazdıkça arkası geliyor, ben hayatı sürekli erteliyormuşum meğer…


Bir daha dünyaya gelmiş olsam , seçme şansım olsa...


1. Daha erken çocuk sahibi olurdum, genç yaşta daha sabırlı oluyor insan.
2. Zamanında hiç istemediğim halde şimdiki aklım olsa tıp veya mikrobiyoloji okurdum.
3. Annemle daha çok vakit geçirir onu daha az üzerdim.
4. Kendi işimi kurardım, ki bunun için hala geç değil…

Şimdi de sevgili Seda’nın sobesine verdiğim cevaplar;

Yapmak isteyip de yapamadıklarım...


1. Fotoğrafçılık kursuna gidip kendi fotoğraf sergimi açmak,
2. Seslendirme eğitimi alıp, özellikle çizgi film seslendirmesi yapmak,
3. Kimsesiz bir çocuğun okumasını sağlamak, belki ilerde bu gerçekleşebilir.


Hayattan keyif aldığım şeyler...


1. Çocuklarımla boğuşup oynamak
2. Hiç rahatsız edilmeden elimde kahvem veya çayımla kitabımı okumak
3. Sinemaya gitmek
4. Görenlerin vereceği tepkileri merak ederek pasta yapıp süslemek
5. Pasta yemek :-)
6. Puzzle yapmak
7. Yeni giysiler satın almak, ama bunu kilo verene kadar erteliyorum :-(
8. Karın yağışını ve balkonuma attığım ekmekleri didikleyen serçeleri seyretmek.
9. Çocuklarımla kartopu oynayıp kardan adam yapmak.
10. Yalnız başıma araba sürerken müziğin sesini açıp avaz avaz şarkı söylemek.



Eh bu kadar yeterli sanırım. Ben kimseyi sobelemiyorum, zaten cevaplarım geciktiği için sobelenmeyen kalmamıştır herhalde…

17 Şubat 2008 Pazar

YENİ BİR BAŞLANGIÇ


Merhabalar…
İlk merhabanın üzerinden tam dört ay geçmiş. Arkadaşımda yediğim pamuk poğaçaların tarifine bakmakla başladı yolculuğum. Birinci tarif, ikinci tarif…derken yorumlara takıldı gözlerim. Ne güzel, ne sıcak mesajlar, bu insanların hepsi birbirini tanıyor herhalde diye düşündüm. Sonra o blogdan bu bloga gezinmeye başladım, tarifler deneyip deneyimlerimi tarif sahipleriyle paylaştım, sorular sordum… Bazen keyifle okuduğum yazılarla, bazen denemekten ve tatmaktan büyük keyif aldığım lezzetlerle sihirli bir dünyanın içine çekildim sanki. Ama daha bilmiyordum blog ne demek ,kim kimi sobelemiş, kim niye mimlenmiş… Nasıl yani yaaa, ne sobesi ne mimi, ne demek bunlarr… Elim sende durumları dolanıyor ortada ama ne içindesin çemberin ne de dışında yer alıyorsun…

Sonra bi gün benim de bir blogum olsa, bir türlü derleyip toparlayamadığım, sağda solda birikmiş (ki hala o durumdalar) tariflerimi içinde toplasam, kendim için bir arşiv oluştursam hayalleri kurmaya başladım, ama hayal tabii, anlamam ki ben web sayfasından, blogdan falan … ya ne zeki, ne becerikli kadınlar var bak şakır şakır yazıyorlar…Yok ama, ben kafaya koydum ya bi kere, napıp edip öğrenicem bu işi…

Uykusuz bir gece kalktım ve blog alemine sibelintarifdefteri.blogcu.com ile godozlama daldım ve tabi ki düşünmeden yapılmış her iş gibi yanlış yerden dalış yaptım…Kafa üstü çakılmadım belki ama az da debelenmedim.Tabii başta bu yanlışı fark etmedim, tüm aksiliklerin kendi bilgisizliğimden, kendi beceriksizliğimden kaynaklandığını düşündüm. Tamam tamam… kendi bilgisizliğimden kaynaklanan sıkıntılar da oldu belki ama onlar fasulyeden, sayılmaz yani… O fasulyeleri yemek yaptım şimdi:-)))

İlk tarifimi yazdım, hani kendi kendine oyalanma durumu… Hiç aklıma gelmiyor…biri benim bloguma gelecek , hele bi de yorum bırakacak, ütopya bunlar…Ana!.. daha yazıyı yayımlar yayımlamaz bir yorum; hoş geldin mesajı…Nası yani yaaa, nerden buldular beni, kim bunlar, nasıl haber alıyorlar, izleniyor muyum yoksa:-O… Fasulye gibi nimetten saydım birden kendimi (nedir ya bu fasulyenin çektiği bi sayılıyo bi sayılmıyo, biri karar versin artık sayacak mıyız saymayacak mıyız…) Nasıl da mutlu ediyormuş insanı bir tek yorum bile. Her gün askerdeki sevdiğinden haber bekleyen bir sevgili gibi heyecanla açtım bilgisayarı, kaç kişi ziyaret etmiş beni, kim ne yazmış diye…

Zamanla öğrendim bir çok şeyi… yorumlarıyla, sıcacık mesajlarıyla beni yalnız bırakmayan, belki yüzünü bile görmediğim ama gönül bağıyla bağlandığım dostlar edindim…karşılık beklemeden, çıkarsız, en önemlisi paylaşımcı dostluklar edindim. Sevincimi paylaştım, üzüntümde güç aldım, moral buldum. Öyle sıcacık sohbetler yaptık ki adeta sevgi yumağı olduk :-))) Yumucuk blogşörler olduk:-)))) İyi ki varsınız yumucuk blogşörlerim, sizleri çoook seviyorum
Gidişatına bakıp da bunun veda yazısı olduğunu sanmayın, başlıkta da belirttiğim gibi bu yeni bir başlangıç… Alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen, her şeyin başlangıcında müthiş heyecan yapan ben, yumucuk blogşörlerimden (ay ben çok sevdim bu ismi:-)) Yaren’imin büyük desteği ve de gazıyla blogspot a geçiş yaptım (bu sefer dalış değil, geçiş…). Emeğini zamanını harcayarak yeni bannerimi hazırlayan, detaycılığıma sabırla katlanan Yaren’ime ve hep destek tam destek Bilun’uma çok teşekkür ederim.

Tarif defterimin kabını değiştirdim ama defterim yeni sayfalar eklenerek kalınlaşmaya devam edecek…Tüm yazılar zamanla bir araya gelecek, tarifler değil yazılar diyorum çünkü onlar sadece tarif değil; duygular, yaşananlar, paylaşımlar…Yeni yorumlarınızla, sıcacık mesajlarınızla beni yalnız bırakmayacağınızı biliyorum ve http://sibelintarifdefteri.blogspot.com ile size yeniden kocaman bir MERHABA diyorum…

13 Şubat 2008 Çarşamba

BALLI KEK


Okulların açılmasına sadece 1 gün kaldı:-(( Oysa bir öğrenci gibi dört gözle beklemiştim yarıyıl tatilini. Neler neler yapacaktım, çocuklarla birlikte ne planlar yapmıştık. Koskocaman iki hafta nasıl da çabucak bitti ve biz ne yazık ki yapmayı hayal ettiğimiz bir çok şeyi yapmaya fırsat bulamadık. Şimdi yine bir koşturmaca, ödevler, sınavlar, projeler, kurslar… Tanrııımm..Kabus yeniden başlıyooorrr:-((

Fırsat bulup yapamadıklarımdan biri de
tarifdünyası’nın Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği 12 için yaptığı nazik davete katılamamaktı. Kendisinden özür diliyor ve bu karamsar hava içinde lafı daha fazla uzatmadan ev sahipliğini hünerlieller’in yaptığı P.D.Ç.S 13 için hazırladığım ballı kek’in tarifine geçiyorum.

Bu tarifi kabartma tozu paketinin arkasında görmüştüm (hani şu tarif defterleri arasında kurutulan ama bir türlü fırsat bulup denenemeyen tariflerden) ve hoş bir lezzet olacağını düşünerek denedim…Tarif beni yanıltmadı, özellikle cevizli kek sevenler için denemeye değer bir tarif;

Malzemeler;
½ su bardağı toz şeker
½ su bardağı bal
4 yemek kaşığı su
80 gr. beyaz çikolata
1 su bardağı dövülmüş ceviz
2 yumurta
2 su bardağı un (elenmiş)
1 çay kaşığı tarçın
1 paket kabartma tozu

Şeker, bal ve suyu eriyene kadar karıştırarak pişirin. Ocaktan alıp ufalanmış beyaz çikolatayı ve cevizi ekleyin. Çikolata eriyinceye kadar karıştırıp soğumaya bırakın. Yumurtaları iki dakika kadar çırpıp, ballı karışım, elenmiş un, tarçın ve kabartma tozunu ekleyerek 1 dakika daha çırpın. 180 ◦C ısıtılmış fırında 25-30 dakika pişirin. Afiyet olsuuuuun.

instagram hesabım: @serzincan

Related Posts with Thumbnails