26 Mart 2008 Çarşamba

YOK YOK TOPKEK


Ben cupcake demekten hoşlanmıyorum...Zaten dilimize girmiş bir sürü yabancı kelime var, onlardan kurtulmak gerekirken yenilerini eklemeye hiç gerek yok. Topkek hatta kağıtlı kek bile dense olur, yeter ki Türkçe olsun...Arada farkında olmadan ben de kullandıysam özür dilerim, dilime biber süreceğim (elime de mi sürsem...)

Çocukluğumda pastanelerde uzun, kağıtlı mini kekler satılırdı, muzu soyar gibi kağıdını soyar yerdik. O zamanlar o keklerin adı benim için kağıtlı kekdi. Belki başka şekilde adlandırılıyordu ama benim çocuk düşüncemde kağıtlı kek...

Ne güzel adlandırır çocuklar, en yalın en anlaşılır haliyle. Mesela, ikizlerim küçüklüklerinden beri (aman sanki şimdi pek büyükler de...)dışarda yemek yemek istediklerinde "yemekçiye gidelim" derler. Hala kullanıyorlar yemekçi kelimesini...Ne kadar net, anlamlı bir ifade şekli...

Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken onun çocuğunun da aynı kelimeyi kullandığını öğrendim...Çocuklar ortak paydada buluşmayı büyüklerden iyi beceriyorlar. Galiba büyüdükçe herşeyi bozuyoruz, biz olmaktan uzaklaşıp keklerimiz gibi kalıpların içine giriveriyoruz (bu lafı da keke bağladım ya, helal olsun...) Çocukça bir özgürlükle aklımızdakini değil söylenmesi gerekeni söylüyoruz... Ve malesef bu arada farkında olmadan güzel Türkçemizden de uzaklaşıyoruz. Halbuki millet olmanın, biz diyebilmenin temeli değil midir dil...Dilimizi kaybedersek nasıl biz oluruz...Ancak biraz ondan biraz bundan oluruz (benim kek gibi...bu durum keke yakışıyor ama insana yakışmıyor), ama BİZ olamayız.

Çoğumuz (ki bu çoğunluğa malesef ben de dahilim) yazışmalarda kestirme olsun diye ok. kullanıyoruz...Virüs gibi birşey bu bozuk konuşma şekli... Biri güzel bir Türkçeyle konuşsa etkilenip onun kelimelerini kapmayız da, "oha falan oldum yani" gibi laflara balıklama atlarız...

Sıfata önad, zamire adıl dedirtmeden önce save ettim yerine kaydettim, okey yerine tamam demeyi öğretelim çocuklarımıza... (yeni moda bu, benim çocukluğumda sıfat sıfattı, zamir de zamir, yok o zaman da vardı bu kelimeler diyorsanız, ya ben o kısmı atlamışım ya da çocukluk dönemlerimiz denk gelmiyor)

Amacım öğüt vermek değildi elbette ama arada bazı şeylerin hatırlanmasındave hatırlatılmasında fayda var diye düşünüyorum...

Çocuklardan bahsettiğim kısmı da geçtim bakalım nasıl bağlayacağım lafı keklere...İyisi mi direk geçiş yapayım:-)))

Efendim, bu topkekler dün çocuklar için yapıldı...Okul çıkışı yüzme kursuna gidiyorlar ve arada kalan zamanda tost most, ıvır zıvır atıştırıyorlardı... Ne zamandır bişeyler hazırlayayım diye düşünüyordum ama Salı günü eve geç gelindiğinden (jimnastik antremanı yüzünden...hayatımız kurs oldu...bu yüzden denemek istediğim tarifler hep erteleniyor, hemen de konudan kaydım, ne dertliymişim meğer...) sadece düşünme aşamasında kalmıştım. Önceki gece yatmadan malzemeleri hazırladım, ki sabah kalkınca ondan bundan karıştırıp evden çıkmadan keki pişireyim... Unu bile eleyip hazırlamışım da kabartmatozu var mı diye bakmamışım... Yapmaya başladıktan sonra geri de dönemedim... Allahtan karbonat vardı da biraz karbonat biraz soda yardımıyla olayı kurtardım...

Gözüme takılanı kattım keke, bu yüzden adı yok yok topkek, hiç de fena olmadı.. hatta en acımasız eleştirmenler olan çocuklar ( benimkiler ve saz arkadaşları...) beğendiğine göre fena olmadı değil, güzel oldu diyebilirim :-)))

Lafı uzattım ve bayılttım biliyorum, tamaaamm kızmayın... tarife geçiyorum...

Malzemeler:
  • 3,5 bardak un (elenmiş)

  • 3 yumurta

  • 1/2 bardak soda

  • 1/2 bardak süt

  • 3 kaşık labne peyniri

  • 1/2 bardak sıvı yağ

  • 1 bardak şeker (keki tatlı seviyorsanız şeker biraz artırılabilir)

  • 1 paket vanilya

  • 1 paket kabartma tozu

  • 1 yemek kaşığı limon suyu

  • 1/2 bardak damla çikolata (aslında ben 1 avuç koydum sanırım yarım bardak eder:-))

  • File fındık

  • File badem

Sabah sabah gözüme takılanlar bu kadardı:-)))


Yapılışına gelince...Yumurtaları çırpıyoruz, şekeri ilave edip çırpmaya devam ediyoruz. Sütü, sodayı, yağı, labne peynirini, limon suyunda foşurdatılmış karbonatı ilave ediyoruz. Unu ve vanilyayı bir kaba eliyoruz. Unu da karışıma ilave ettikten sonra iyice karıştırıyoruz. Karışımın bir kısmını kağıt kalıpların içine birer kaşık birer kaşık koyuyoruz. Üzerlerine ayrı ayrı file badem ve file fındık serpiştiriyoruz. Kalanına damla çikolata ilave edip kalan kalıplara da bu karışımdan birer kaşık koyuyoruz. Önceden ısıtılmış 175 C fırında yaklaşık 25 dakika pişiriyoruz ( bu süre ve sıcaklık fırına göre değişebilir, mesela benim emektar 175 e yükseltmeden hallediyor işi :-))


Bu şekilde tam 24 adet topkek çıktı ama... işgüzar tamirciler vardır ya, tamirat sonunda "bu parça arttı" derler hani... ben de kek karışımını artırdım:-))) 24 top kekin üstüne bi de küçük boy yuvarlak kek çıkardım. Eh bu kekler pişsin diye beklerken de işe geç kaldım:-)) Neyse ki beklememe ve geç kalmama değdi...Afiyetler olsuuuun.


25 Mart 2008 Salı

EN GÜZEL PASTA


Yeni bloğumuz ve Nazar Etkinliği, ardından 1. Ankara Buluşması derken ayın sonuna yaklaştık...Kafamda şekillendirdiğim bir sürü tarif vardı bu ay sonuna kadar yayımlanacak, öyle güzel etkinlikler vardı ki...Ama ayın sonuna 5 kala bunların kaçını gerçekleştirebilirim ya da gerçekleştirebilir miyim bilmiyorum... Dolayısıyla sevgili Sevil'in En Güzel Pasta Yarışmasına katılmam için yaptığı nazik davete karşılık verebilmek için yeni bir pasta yapma imkanım ne yazık ki olmadı. Ama Sevil'i kırmak da istemedim.

Bir ay kadar önce komşum Ayşe ablanın torunu için sipariş verdiği doğum günü pastası geldi aklıma...Henüz yayımlamaya fırsat bulamadığım tariflerden biri...Oylamaya katılmak için belki çok geç... ama benim için bu önemli değil...etkinliğe yeni bir renk katmış ve sevgili Sevil'i kırmamış olmak yeterli benim için...


Çok kısıtlı bir sürede hazırlanması gerektiği için hazır pastaban kullandığım ve pastanın kreması için gülbahçesi pastamdaki pastacı kremasının aynısını kullandım.

Pastanın üzerindeki pamuk prenses doğum günü çocuğu Gizem'in isteğiydi. Ben de klasik köprü üstünde pamuk prenses ve yedi cüceler süslemesi yerine farklı birşeyler yapıp pastanın kenarlarını da file fındık ve çikolatalı ayıcık bisküvilerle kapladım. Gizem de arkadaşları da pastayı çok beğenmişlerdi.

Daha önce yaptığım pastalara bakıyorum da, blogcu olmak ve blogcuların paylaşımlarından yararlanmak ne çok şey öğretmiş bana. Eski pastalarıma bakınca şimdi olsa şunu şöyle yapardım dediğim ne çok şey var...Fırsat bu fırsat eski blogumdaki, blogculuğa ilk göz kırptığım zamanlarda yaptığım pastaları ekleyeyim de eskisi yenisi, düzgünü eğrisi hepsi bir arada olsun. İşte ilk iki ekleme...Her zamanki gibi ilk yayımlandıkları haliyle... Birincisi İkizlerimin doğum günü pastası ...



2.11.2007







Sonunda uzun zamandır denemeyi istediğim pastayı yaptım. Kızım sabırsız davranmasa şekli daha düzgün olacaktı ama ilk deneme için fena sayılmaz, tadı da çok güzel olmuştu :-))))


Vee kelebek pastam


15.11.2007




Aslında bu pastayı yapalı çok oldu, hatta ablamın isteği üzerine doğum gününde ona kakaolu ve renkli bonibonlarla süslenmiş (ne yazık ki fotoğraflanamamış) ikincisini de yapmıştım ama resmi eklemek bugüne kısmet oldu. Yoğunluktan fırsat bulup da resimlediğim tarifleri yayınlayamadım bir türlü, haftaya bu işe biraz zaman ayırsam iyi olacak...

Gelelim kelebek pastaya; yapımı kolay sunumu ve süslemesi de bir o kadar keyifli ve güzel. Ben Uno'nun hazır pastabanını kullandım bu pasta için. Keki ortadan ikiye ayırıp sırt sırta yerleştiriyouz, düz kenarlarının orta kısımlarından küçük birer üçggeni kesip çıkarıyoruz ve işte kelebeğimiz hazır. Arasına istediğimiz meyveyi (ben muzu tercih ediyorum) koyabiliriz. Krema olarak Dr. Oetker'in muzlu pudingi beni bile şaşırtacak kadar iyi sonuç verdi. Üzerini ister buradaki gibi renklendirilmiş krem şantiyle ister renkli şekerlerle süsleyebiliriz. İsterlerin bolluğundan anlaşılacağı üzere bu pastayı tamamen zevkimize göre şekillendiriyoruz ve sonra afiyetle yiyoruuuuz.

24 Mart 2008 Pazartesi

1. ANKARA BULUŞMASI





Veee Ankara buluşması gerçekleşti... İstanbul buluşmasının resimlerini gördüğümde pek imrenmiştim, daha blog dünyasına yeni yeni adım atıyordum o sıralar. İnsanların samimiyeti çok şaşırtmıştı beni, sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi...Zaman içinde anladım ki burası diğer sanal dünyalardan çook farklı, burada gerçekten çok içten, çok güzel dostluklar kurabiliyor insan...Yüzünü bile görmediği ama sıcacık dostluklar kurup, mutluluğuyla, üzüntüsüyle, türlü türlü paylaşımlarda bulunduğu insanlar için süprizler hazırlarken buluveriyor kendini... Bazen kendine yapılan bir süprizle gözyaşları süslüyor mutluluğu...




Sevgili Sevda harika bir düşünceyle bu özel dostlukları sanaldan gerçeğe taşımak üzere bir adım attı...


Bu yüzden, Ankara buluşması gerçekten özel bir buluşma oldu... Kimini daha önce yorumlardan tanıdığım kimini hiç tanımadığım birbirinden harika 12 insanla tanıştım...


Buluşmaya malesef biraz gecikmeli olarak gitmek zorunda kaldım...Dafne'nin kapısından girerken inanılmaz heyecanlandım; acaba kimler gelmişti, gelenler uyumlu insanlar mıydı, çok fazla gecikmiş sayılmazdım ama yoksa ben gelene kadar herkes dağılmış mıydı...İlklerin her zaman telaşlandırdığı ben, bu düşüncelerle girdim içeri. Birbirinden hoş bayanların yer aldığı masadan başların bana doğru çevrilip "blogcu?" denmesiyle grubu aramak zorunda kalmadan bir ohhh çektim...




Sobet ilerledikçe ilk gözlemimin doğru olduğunu anladım; herkes gerçekten birbiriyle çok uyumlu ve aynı kafadaydı... Öyle ki, çocuklardan memleket meselelerine kadar her konuda koyu sohbetler yapıldı, Sevda'nın isabetli seçimi sayesinde herkesin kendini çok rahat hissettiği samimi bir ortamda güzel dostlukların ilk adımları atıldı...


Bir süre sonra herkes birbirini daha önceden tanıyormuş hissine kapıldı, o kadar çok ortak noktamız vardı ki, sürekli birbirimizin sözlerini onaylar durumdaydık...




Bu buluşmaya katılabilmek için ilk kez ikizleri evde yalnız bırakmıştım ve bu yüzden planladığımdan daha geç olmakla birlikte nispeten erken kalkmak zorunda kaldım, ama aklım orda kaldı... Bu güzel sohbetin tadı da damağımda kaldı...Ama inanıyorum ve umuyorum ki bu buluşmaların devamı gelecek...




Sevgili Eda, Elif, Neriman, Yeşim, Begüm, Mine, Pınar, Betül, Aysel, Hülya ve Hülya...Hepinizi çok sevdim ve tanıdığım için çok mutlu oldum...Ve sevgili Sevda, emek harcadığın, seninle ve diğer arkadaşlarla tanışmama vesile olduğun için sana tekrar teşekkür ediyorum...


Not: Fotoğrafı diğer arkadaşların kararına saygı göstererek yüzleri flulaştırarak yayımladım.

22 Mart 2008 Cumartesi

ELEMTERE FİŞ KEM GÖZLERE ŞİŞ : NAZAR ETKİNLİĞİ

Nazara inanır mısınız??? Biz inanıyoruz… Ne kadar inanmıyorum deseniz de mutlaka sizin de maşallah, Allah muhafaza demişliğiniz hatta “tu tu tu maşallah” diyerek adınızı lamaya çıkartanlarınız vardır. Hatta içinizde işi daha da ileri götürüp “elemtere fiş kem gözlere şiş” diye nazar kaçırmaya çalışanlar da olabilir…işte bu noktada durumu ele almaya karar verdik.


Son günlerde blogcular üzerinde bir nazar dolanıp duruyor, hastalananlar, ameliyat olanlar, bilgisayarına virüs bulaşıp bilgisayarı çökenler…Biz de bir nazar etkinliği yapmaya karar verdik.



Aslında bu düşünce çok daha önce oluşmuştu, sevgili Ayşe'nin (Anneminkızıyım) ameliyat olacağını öğrendiğimde ona bahsetmiştim bu fikrimden, o da çok beğenmişti...Sonra bu fikri Sevgili Bilun ve Hülya ile paylaştım...derken etkinliklerimizi ve dostluğumuzu sürdürelim istedik ve yeni bir blog oluşturduk: BİR FİNCAN KAHVENİN 40 YIL HATIRI VAR.

Hepimizin ayrı ayrı yoğun dönemlerimize denk gelince sayfamızın, logomuzun dolayısıyla etkinliğimizin faaliyete geçmesi bir ay kadar gecikti, ama olsun geç olsun, güç olmasın ...



Artık her ay bu blogda yeni etkinliklerle birlikte olacağız. İlk etkinliğimiz NAZAR ETKİNLİĞİ…
Kimimiz nazar boncuğu deriz kimimiz göz boncuğu, kimimiz boynumuza takarız kimimiz kapımıza asarız…Hayatımızın bir noktasında mutlaka yeri vardır…Biz de istedik ki bunu yemeklerimize taşıyalım, nazar kovan yemekler, tatlılar, pastalar kurabiyeler yapalım, nazara gelmişlere şifalar pişirelim, nazardan korkmadığımızı dünya aleme gösterelim.


Sadece yemek, pasta, börek de değil isterseniz sizin tasarımınız olan, kendi yaptığınız nazar temalı elişlerini, nazarlıkları, resimleri vb. de göndererek katılabilirsiniz etkinliğe, ama mutlaka kendi yaptıklarınız, özgün çalışmalar olmalı...






Gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış artık…Hadi bakalım marifetli, yaratıcı, iyi niyetli bayanlar ve de baylar kolları sıvayın başlayın çalışmaya…


Etkinliğimizin son katılım tarihi 20 Nisan. Bu tarihe kadar hazırladığınız nazar konulu yemekler, pastalar , kurabiyeler ya da el işlerinizi (hatta bizim aklımıza gelmeyen ilginç tasarımlarınızı) adınızı, yaşadığınız şehir veya ülkeyi, blogunuzun adresini
kahvefincani@gmail.com adresine göndermeniz yeterli. Ama 21 Nisan'dan önce kesinlikle blogunuzda yayımlamayacaksınız. Katılımcılar diğerlerinden etkilenmemeli...Kendi özgün tasarımlarını yaratmalı...Bloğu olmayan arkadaşlar da hazırladıklarını aynı adrese gönderebilirler. Bol yaratıcılık dolu günler diliyoruz ve birbirinden güzel olacağından emin olduğumuz tariflerinizi bekliyoruz.





21 Mart 2008 Cuma

PÇDS-19 VE TİRAMİSU

Bu aralar inanılmaz bir yoğunluk içindeyim, belki yoğunluk değil de koşturmaca demek daha doğru olur. Çünkü yoğun olduğunuzda bazı işleri halleder bitirirsiniz, yok benim öyle değil, koşturup duruyorum…ama arkama bakıyorum bi ton yapılacak iş duruyor. Öncelikle şu performans ödevini icat edenleri saygıyla anıyorum!.. Bu yazıyı yazarken bile yanıma çocukların biri geliyor biri gidiyor, ödev soruyorlar (duyan da on çocuğum var sanacak, ama ikiz büyütmek de kolay iş sanmayın…). Canlarım benim…Onlara da kızamıyorum ki, öyle bir yük var ki sırtlarında, yardım etsen bir türlü, etmesen bir türlü…

Belki çocukların ödevleri, dersleri, kursları peşinde koşturmasam, gönlümce blogumla ilgilenebilsem, tarifler denesem, aklımdaki pastaları yapsam, dostlarıma yorumlar yazsam, ayrıca elimdeki projeleri bir an önce çizip bitirsem, …sem,…sam kendimi daha iyi hissedeceğim. ( farkındaysanız evin halinden hiç bahsetmiyorum bile…) Ama yok… 24 saat bana yetmiyor, kendi işlerime yeterince vakit ayıramayınca da ben de asabiyet yapıyor…

En üzücüsü de yayımlamayı tasarladığım, hatta iki ara bi dere vakit bulup hazırladığım tarifleri ben yayımlamadan hemen önce başka bir blogda görmek…Hadiii bırak o tarifi sonraya, yeniden hazırlan. Malum etkinlik üstüne etkinlik…Ben katılmasam olmaz mı?.. Olmaaaaz… Kambersiz düğün olmaz. Daha eski blogtan taşınacak tarifler de var… Eee bunun bir çıkar yolu yok mu?.. Var tabii ki : “Aklındakini yap gitsin, oraya buraya bakma!” Ben de bakmadım ve bu etkinliğe Tiramisu göndermeye karar verdim.

Aslında şimdi bu yazının yerinde sizler için hazırladığımız bir sürpriz yer alacaktı, ama diyorum ya zamansızlık diye… işte o zamansızlık o süprizi azıcık erteledi… ama azıcık…Bugün yarın açıklayacağız…Biz kim mi? Onu da çok ama çoook yakında öğreneceksiniz…

Ohh, yazdım yazdım rahatladım biraz:-))) şimdi sıra sevgili Yeliz’in daveti için hazırladığım tarife geldi (eh nihayet mi dediniz, yok yok demezsiniiiiz, yoksa der misiniz… ay bugün yazı yazmakla hata mı ettim ne…).
Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği 19’un ev sahipliğini Yemekgüncesi, yani Yeliz yapıyor, daveti için Yeliz’e teşekkür ediyor ve nihayet tarife geçiyorum:-))

Bu tarif kedidili paketi üzerinden, çok pratik ve çok lezzetli

Malzemeler:



  • 200 gr. kedidili (ben 300 gr kullanıp iki kat yaptım, daha güzel oldu)

  • 1 paket labne peyniri

  • ½ litre süt

  • 1,5 su bardağı toz şeker (çok tatlı sevmiyorsanız 1 bardak)

  • 1 çorba kaşığı nescafe

  • 3 çorba kaşığı tepeleme un

  • 1 su bardağı ılık su

  • 1 çorba kaşığı kakao

    Yapılışı:

Süt, toz şeker ve un bir kapta muhallebi kıvamında pişirilir.Ateşten alınır ve içine labne peynir ilave edilerek karıştırılır. 1 su bardağı ılık suda 1 çorba kaşığı nescafe eritilir ve kedi dili ıslatılır, kaba dizilir. Islatılan kedidilinin üzerine biraz soğumuş olan krema dökülür. Eğer 300 gr kedidili kullanacaksanız bir kat daha kedidili ıslatarak döşenir, üzerine tekrar krema dökülür. Üzerine süzgeç yardımıyla kakao serpilir. Süslemek istiyorsanız, servisten hemen önce pudra şekeri kullanarak üzerine şekil verebilirsiniz. Afiyet olsuuuuunn.


19 Mart 2008 Çarşamba

MART AYININ ŞEFİNDEN HALLEY PASTALI TEŞEKKÜR


Sevgili Alev'in düzenlediği Ayın Şefi Etkinliğinde Kremalı Armut Tatlısı ile Mart Ayının Şefi seçilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Başta etkinliği düzenleyen Alev'e ve oy verip beni destekleyen, oy vermeden etkinliği takip eden herkese çoook teşekkür ederim. Hazırladığım Halley Pastayı da teşekkürümün bir ifadesi olarak kabul buyurunuz efendim :-)))


Ayrıca benim de hayran kaldığım sunumuyla Ayın Sunumu ünvanını alan Sevgili Zehra'yı da tebrik ediyorum. Ellerine sağlık sevgili Zehra...




Kremalı Armut Tatlısı tarifi için lütfen buraya tıklayın. Halley Pastanın tarifi için de aşağıya göz atın:-))




Malzemeler:


  • 10 adet Ülker Halley

  • 1 paket krem şanti

  • 1 bardak soğuk süt

Sos için:

  • 1 paket çikolata sosu

  • 2,5 bardak süt

Ülker halleyler parçalanır (çok ufak olmadan) Süt ile krem şanti hazırlanır ve halley parçaları kremşantiye katılarak çukur bir kaba boşaltılır ve üstü strechlenerek buzdolabında bekletilir. Kremşanti iyice donduktan sonra pasta ters çevrilerek kaptan çıkarılır, üzerine çikolata sos hazırlanır. Üzeri isteğe göre süslenir, afiyetlee yeniiirrr.


17 Mart 2008 Pazartesi

NEŞELİ KIZARTMA

Patates kızartması çocukluğumdan beri en sevdiğim yiyecektir, hala da çok severim…Sevgili Şengül’ün beni sobelediği ve benim de cevaplamayı oldukça geciktirdiğim sorular arasında “yemeği sevdiğiniz yemek” sorusu olunca eski blogumdan buraya taşıyacağım tarifler arasından neşeli kızartmaya öncelik verdim. Her zamanki gibi yayımladığım gün olanları, düşünceleri, anıları kaybetmemek adına tarifi ilk yayımladığım haliyle veriyorum (gerçi bu sefer tarif edilecek pek bişey yok ama :-))

13/12/2007

Bugün yemek dergilerini ve yabancı yemek sitelerini incelerken öyle hoş tariflere rastladım ki, hemen mutfağa girip denemeler yapmak istedim, ama onun yerine mutfağa girip acilen akşam yemeğini hazırlamam gerekiyordu. Keyifli denemeleri gönülsüzce erteledim ve kızartma ve salçalı erişte yapmaya karar verdim.
Patatesleri soyarken hiç değilse kızartmayı sıradanlıktan kurtarayım diye tırtıklı hamur bıçağıyla kesmeye karar vermiştim ki, o da ne??? Kurabiye kalıpları çekmeceden ban göz kırpıyor… Hemen patatesleri şekle sokmaya başladım, o da kesmedi, havuçlara hücuuum, keşke daha büyük havuçlar alsaymışım, sadece lale kalıplar sığdı havuç dilimlerine…son olarak kabaklar da aldı nasibini şekil verme çılgınlığından. Çocuklar bayıldılar bu işe, hatta şimdiden yılbaşı sofrası için planlar yapmaya bile başladılar…
Kızartmalar tamaamm, yanına köftelerle, haşlanma suyundan ayırdığım birkaç kaşık suda açtığım bir yemek kaşığı domates salçası ve bir tatlı kaşığı biber salçasıyla tatlandırdığım erişteyi de ekledim miii kolay akşam yemeği hazııır.
Afiyet olsuuuun :-))



Gelelim Şengül için verdiğim sobe cevaplarına:

1)Yemeyi ve yapmayı sevdiğiniz bir yemek ?
Yukarıda da dediğim gibi en sevdiğim yemek dendiğinde aklıma çocukluğumdan beri patates kızartması gelir, pasta ve kurabiye yapmayı ve yemeği de ayrıca severim:-))

2) Evliliğiniz evlenmeden önceki beklentilerinizi karşıladı mı (Yani şimdiki aklınız olsaydı evlenir miydiniz.)?
Aslında bu fazlasıyla özel bir soru, ama ille de bir cevap vermem gerekiyorsa 14 yıllık evliyim ve de çok mutluyum

3) Seçme şansın olsaydı başka bir ülkede ya da şehirde yaşamak ister miydiniz?
Ülkemi seviyorum, yaşadığım şehri de…Şimdilik bir değişiklik yapmayı düşünmüyorum.

4) Günün en çok hangi vaktini seversiniz?
Özellikle yaz aylarında havanın sakin (hani şeker gibi derler ya) dingin olduğu akşam üzeri saatlerini severim.

Sevgili Şengül gecikme için özür dilerim.

14 Mart 2008 Cuma

PDÇS 17 ve İRMİK HELVASI


Bugün Ankara bembeyaz bir güne uyandı.. Kışın bile yağmadığı kadar güzel bir şekilde lapa lapa kar yağıyor. Muhtemelen çok uzun sürmeyecek ve yağmura çevirecek ama şu an süzüle süzüle düşen kar tanelerinin görüntüsü o kadar güzel ki... Kar yağarken resim çekince kartopu yağıyor gibi göründüğünden resim çekmedim :-))) Bu yüzden Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği 17 'nin evsahibesi sevgili Ayşegül’ün daveti için yayımladığım irmik helvası resmiyle idare edeceksiniz, güzel bir doğa resmi değil ama lezzetli bir resim :-)))

Bu tarifi eski bloğumda geleneksel tatlılar etkinliği için hazırlamıştım. Salı günü annemi kaybedeli tam iki sene oldu ve tarifi yeni bloguma o zaman aktaracaktım, ama olmadı...

Sevgili Ayşegül’ün davetine katılmak için iki gün kalmış olduğundan ben de bu tarifle katılmayı uygun buldum.

Duyguların sürekli gel-git yaptığı bu yazıyı daha fazla uzatmıyorum ve Ayşegül’e daveti için tekrar teşekkür ederek tarife geçiyorum...


Malzemeler;

  • 1/2 kg İrmik ( Katmer marka tavsiye edilir)

  • 1 kg süt

  • 250 gr margarin +50 gr tereyağ (isterseniz tamamı da tereyağ olabilir, ben öyle yaptım)

  • 600 gr toz şeker

  • Dolmalık fıstık


Yağı eritin ve 1-2 dak. kaynatın, fıstığı ilave edip 5 dak. kadar kavurun sonra irmiği ilave edin, yaklaşık yarım saat 45 dak. kavurun. Ayrı bir tencerede sütü şeker ile karıştırın, sıcak sütü kavrulmuş olan sıcak irmiğin üzerine boşaltın, suyunu çekene kadar kavurmaya devam edin. Dilerseniz servis yaparken üzerine çikolata sos dökebilirsiniz. Afiyet olsuuunn.

9 Mart 2008 Pazar

TEBRİKLER BİLUN

Iııııın ıııınnnn, yol açııın Bilun geliyooooorr…Canım arkadaşım Bilun ehliyet sınavını başarıyla geçti, artık o da yolların fatihi olacak… Tebrik ederim Biluncuğum, kazasız belasız sürüşler dilerim sana…

5 Mart 2008 Çarşamba

PÇDS-17 ve MERCİMEKLİ POĞAÇA


Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği 16 için sevgili Aynur’un (http://papatya68.blogcu.com/) davetine katılmayı çok istemiştim ama etkinlikler arası zamanlamayı iyi yapamayınca maalesef yetişemedim. Aynı üzüntüyü tekrar yaşayıp mahcup olmamak için PDÇS 17’ye evsahipliği yapan sevgili Belgin'in davetine eski blogumdan bir tarifle katılmaya karar verdim mercimekli poğaçamı alıp Belgin’in kapısını çaldım.

Benim vazgeçilmezlerim arasında yer alan bir tarif mercimekli poğaça. İçini fazla hazırlayıp buzluğa atarak acil durumlarda kullanmak da mümkün üstelik. Tarifine gelince;

Hamuru;

  • 2 yumurta (birinin sarısı üzerine)
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 paket kuru maya
  • 50 gr. Margarin (oda sıcaklığında yumuşamış)
  • 3 su bardağı un
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı şeker

    ( unu azar azar eklemek lazım yumuşak ele yapışmayan bir hamur olmalı, duruma göre un miktarı ayarlanmalı)


İç için;

  • ½ su bardağı yeşil mercimek
  • 1 küçük soğan
  • tuz
  • karabiber

Yeşil mercimekler haşlanır, soğan ince kıyılır çok az yağ ile kavrulur, içine haşlanan mercimek tuz ve karabiber ilave edilerek 5-10 dak. daha kavrulur, sonra soğumaya bırakılır.
Hamur için tüm malzemeler karıştırılarak ele yapışmayan esnek ve yumuşak bir hamur hazırlanır. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılır avuç içinde düzlenir ve içine mercimekli harçtan konarak şekil verilir. Yağlı tepsiye dizilen poğaçalar kabarması için 1 saat kadar dinlendirilir. 175 ºC lik fırında üzeri kızarana kadar yaklaşık 20 dak. Pişirilir.

Afiyet olsuuuuuun.

1 Mart 2008 Cumartesi

AYIN ŞEFİ VE KREMALI ARMUT TATLISI (ARBİTA)





İşşşte bir ayın şefi etkinliğinde daha birlikteyiizz…Çikolata, armut ve kırmızı biberrr…(ayy kendimi televizyonda program sunucusu gibi hissettim:-))…Uzun süredir bu üçlüyü ne şekilde bir araya getirebilirim diye düşünüyordum, kafamda da şekillenmeye başlamıştı ki kızım farklı ilavelerle kafamı karıştırdı…Ben de hepsini denemeye karar verdim, temel olarak tek tarif üç sunum gibi oldu…Ahh bi de doğru dürüst bir makinem olsa da güzel fotolar çekebilseydim :-(

Tarifimiz bir çeşit armut tatlısı…ARMUT, KIRMIZI BER,ÇİKOLATA: ARBİTA


Malzemeler:

  • 4 armut

  • 1 su bardağı şeker

  • 2 su bardağı su

  • 2 yaprak milföy hamuru ( bu 4 adet için tamamı milföylü yapılacaksa 4-5 yaprak)

Kreması için;


  • 1 paket vanilya

  • 2 su bardağı süt

  • 2,5 yemek kaşığı mısır nişastası

  • 25 gr. margarin

Çikolata sosu;

  • 100 ml sıvı krema

  • 80 gr. bitter çikolata

  • ½ çay kaşığı toz kırmızı biber

    1. seçenek kızımın isteğiydi… armutların kabukları soyulup küp küp doğranır, su ve şeker karıştırılarak armutlar haşlanır, süzülüp bir kaba alınarak ılımaya bırakılır…
    Kremanın tüm malzemesi karıştırılarak muhallebi gibi pişirilir, kaynamaya başlayıp koyulaşınca ocaktan alınır ve mikserle 1 dakika çırpılır.
    Mini kek kalıpları yağlanarak milföy hamurları yerleştirilir, puf puf kabarmasınlar dile çatalla delikler açılır. 175 ◦C’de hafif pembeleşene kadar pişirilir. Pişen hamurlar kalıplardan çıkarılıp soğumaya bırakılır.

Krema armut parçaları ile karıştırılır. Karışım milföyden kalıplara doldurulur.
Çikolata sos için krema ısıtılır (kaynatmadan sadece ısıtılacak) ocaktan alınıp içine parçalanmış bitter çikolata ve kırmızı biber ilave edilir hızlı hızlı çikolata eriyene kadar karıştırılır. Ilındıktan sonra kremanın üzerine çikolata sos dökülür.


2. seçenek için armutların kabukları soyulur ikiye kesilerek çekirdekleri çıkarılır ve hafifçe içi oyulur, şekerli suda haşlanır. Krema hazırlanarak haşlanan armutların içine koyulur ve üzeri çikolata sos ile süslenir.

3. ve son seçeneğimizde ise armutlar soyulduktan sonra alt kısmından oyularak çekirdekleri çıkarılır ve dolma yapar gibi içi biraz daha oyulur, şekerli suda haşlanır. Hazırlanan krema armutların içine doldurularak armutlar tabağa yerleştirilir ve üzeri çikolata sos ile süslenir.

Armut şekerli suda haşlanarak tatlandırıldığı için kreması şekersiz, kaymak tadında oluyor ve biberli çikolata sosun bu tatlıya bu kadar yakışacağını ben bile tahmin etmemiştim, süper oldu, süpeerr. Ev halkı çok beğendi, gerçi oğlum bitter çikolatayı sevmediğinden biraz mızırdandı ama kızım kahvaltı da bile yedi:-)

Hadi bakalım yorumlarınızı bekliyorum, beğendiniz mi, en çok hangisini beğendiniz…e beğendiyseniz niye oy vermiyorsunuz… e hadi amaaa etkinlik logosuna tıklayıp oylama sayfasına…ya da önce tarifi deneyip afiyetle yemeyi mi tercih edersiniz??? Afiyet olsuuunnn…

instagram hesabım: @serzincan

Related Posts with Thumbnails